Freud'a göre din ve tanrı kavramlarının doğuşu
Tanrı
ve Baba Figürü İlişkisi
“Her
ilahi figürün özünde mevcut ve daima arkasında saklı kalmış olan babayı gözler
önüne
sermişti.” diyen Freud, Tanrı kavramının baba
kavramının özelliklerinden yola çıkarak oluşturulduğunu şöyle açıklıyor:
“Büyüyen birey, sonsuza dek çocuk olarak kalmaya mahkûm olduğunu bilinmedik üstün güçlere karşı korunmaya mutlaka muhtaç olduğunu anladığında, bu güçlere kendi baba figürüne ait özellikleri atfeder. Kendisine, korktuğu, yatıştırmaya çabaladığı ve gene de kendi korunmasını emanet ettiği tanrılar yaratır. Böylece, bir babaya olan özleminin, kendi insani zayıflığının sonuçlarından korunma ihtiyacıyla aynı özellikleri taşıyan bir güdü olduğu görülmektedir.”“Böylelikle din, insanlığın evrensel saplantı nevrozu olmuştur; çocukların saplantı nevrozu gibi o da Oedipus kompleksinden, babayla olan ilişkiden kaynaklanmıştır. Bu anlayışa göre, dinden uzaklaşmanın gerçekleşmesiyle birlikte, büyüme süreci kaçınılmaz olacak ve bu gelişme aşamasında kendimizi bir dönüm noktasında bulacağız.”
Kendisine zor durumlarda yardım eden ve gücü temsil
eden baba figüründen esinlenen insanlık, Tanrı fikrini ortaya atmıştır diyor, Freud.
Dinin
Doğuşu
Freud’a göre din doğa koşullarının ezici gücü ve
yetersizlikler karşısında insanların sığınacak bir dal aramasıyla ortaya
çıkmıştır.
“Dinsel düşüncelerin, uygarlığın diğer tüm ilerlemeleri gibi, bir tek gereksinimden, insanın kendisini doğanın ezici derecede üstün gücüne karşı savunma gereksiniminden doğduğunu göstermeye çalıştım. Buna ikinci bir güdü – uygarlığın, kendilerini acı verici bir biçimde hissettiren yetersizliklerini düzeltme isteği – eklenmişti.”
Dinsel
düşünceler neden talep görür?
“Ahlaki bir dünya düzeninin kurulması, insan uygarlığında büyük oranda göz ardı edilmiş olan adalet talebinin yerine getirilmesini garanti eder ve dünyadaki varlığımızın gelecekteki bir yaşamla sürmesi bu arzu doyumlarının gerçekleşeceği zaman ve mekân çerçevesini belirler. Evrenin nasıl oluştuğu veya bedenle ruh arasındaki ilişkinin ne olduğu gibi insanın ilgisini çeken bilmecelerin yanıtları, bu sistemin temelinde yatan düşüncelerle uyum içinde gelişmişlerdir.”
Dünyada adalete olan ihtiyaç ve arzu, doğaüstü
olaylar ve ruh kavramının açıklığa kavuşturulması, insanın korkularına
panzehirler üretebilmesi gibi birçok din unsuru yüzyıllardır insan ırkının din
ve tanrı inancını talep etmesinde büyük etkenler olmuşlardır.
Freud’a göre dinin şu özelliği din için önemli bir
avantajdır. “Bunlar kanıtlanamadıkları
gibi aynı zamanda çürütülemezler de.” O yüzden sürekli talep edilmeye devam
edilecektir.
“Dünyayı yaratan ve rahim ve rahman olan bir Tanrı var olsaydı, evrenin ahlaki bir düzeni bulunsaydı ve ölümden sonra yaşam gerçek olsaydı, bunun ne kadar güzel bir şey olacağını kendi kendimize söyleyip duracağız; ama bütün bunların, gerçekliğini arzulamaya mecbur olduğumuz şeyler olması çok çarpıcı bir gerçektir.”
Комментарии
Отправить комментарий