Dostoyevski ve Yeraltından Çıkan Notlar


Hiç abartmadan söylüyorum. Yeraltından çıkan bu notlarla, tespitlerle en az on beş kitaba ana fikir bulabilirsin. Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ı benim için başyapıttır. Bir tanedir.

 1. Bu Yazıyı Yazmamın Sebebi

“Nihayet: İşsiz güçsüzlükten canım sıkılıyor, uzun zamandır bir şey yaptığım yok. Yazmak da bir uğraş olacak benim için. Çalışmanın insanı iyi, dürüst yaptığını söylerler. En azından, bu da bir olasılık.”

Üstüne ekleyecek söz yok. Elemanın dediği gibi nereye gitsem benden önce bir şairin oraya gittiğini görüyorum. Bunu Yeraltından Notlarda daha çok gördüm. Bu sevindirici mi? Evet çok sevindirici bir şey benim için.

2. Öfke Halinin Bastırılması

“Olayın özü de…”

“… öfkeli biri olmadığımı; kimseyi, kuşları bile ürkütemeyeceğimi, bununla ancak kendimi avuttuğumu bilmemdi. Öfkeden ağzımdan köpükler saçıldığı bir anda oyuncak bir bebek ya da bol şekerli bir çay getirin, hemencecik yumuşayıveriyordum. Hatta, sonra kesinlikle öfkemden dişlerim gıcırdatacak, utancımdan birkaç ay geceleri uyuyamayacak olsam da, o anda sevecen davranırdım size. Öyle biriydim işte.”

Bu durum benim yıllarca sorunum oldu. 23 yaşında olmama rağmen saçlarımın seyrelmesi de belki de bu yüzdendir. Beynimi siken, beni çileden çıkaran insanlar, olaylar vb. şeyler karşısında öfkeden delirsem de çoğunlukla sessiz kalmayı, tepki vermemeyi sikindirik bir alışkanlık haline getirdim ben. İşte o olaylar ve insanlar  çoğu zaman rüyalarıma girdi, yatmadan önce milyon varyasyonla vermem gereken tepkileri, intikamlarımı kafamda canlandırdım. Ama bu hayaller hiçbir zaman yeterli olmadı. Tatmin etmedi. Edemez zaten. Saatlerce düşünsen de doyurmaz. Pişmanlık ve çaresizlik içini kemirir adamın. Bundan sonra kendime söz veriyorum. Uykusuz kalmamak için yapılması gerekeni zamanında yapacağım. Kimsenin yaptığı yanına kalmayacak.

3. Hiçbir Şey Olamamış Akıllı İnsanlar

“Ben yalnızca huysuz olmayı değil, hiçbir şey olmayı da beceremedim. Ne huysuz, ters biri olabildim, ne iyi, ne aşağılık, ne dürüst, ne kahraman, ne de bir böcek… Şimdi köşeme çekildim, hiçbir şey olmayı başaramamış, yalnızca bir aptal olabilmiş akıllı biri (hiçbir şeye yaramayan) olduğum için öfkeli bir teselliyle kendimi avutuyorum.”



Sen ne anladın bilmem ama bu durum bana şeyi hatırlattı: Günümüz işsiz üniversite mezunlarını. Ahahahha. Güldüğüme bakma. Sinirden, üzüntüden gülüyorum.


4. Cehalet Mutluluktur

“Önce gurur duyarak söyleyim ki, böcek olmayı birçok kez istedim. Ama bunu bile başaramadım. Yemin ederim size baylar, fazla bilinçli olmak bir hastalıktır. Gerçek, tam bir hastalıktır. Sıradan bir bilinç, insanın yaşamı için fazlasıyla yeterlidir.”

Bak bunu Zorba’da da gördük. Bütün aklı başında yazarlar bu konuya bir ucundan değiniyor. Bir gerçeklik payı var bu işte. Onlar değindiği için demiyorum ya. İçin için yenen bir insan olduğum için diyorum. 

Moskova’dayım. Eşim, kaynanam, eşimin tötyası, bir de enişte Aleksey var. Uryuk diye bir mekân var oraya gitmişiz. İki sürahı votka içmişiz. Domates suyuyla amk. Racon böyleymiş orada. Domates suyuyla votka mı içilir amk J Üstüne bir de haçapuri gömmüşüz. (İçtikten sonra adana dürüm yersin normalde. Yok abi ne arar. haçapuri var işte. Ashhads) Zil zurna olmuşum. Gecenin sonu gelmiş. Arabaya oturdum. Dedim ki hatuna “Ya haçu bıyt sabaka” Köpek olmak istiyorum. Bunu günlerdir düşünüyordu evdeki beyaz küçük yaratığa bakarak. Küçük fini bir ev köpeği olmak. Ele verdim kendimi. Ne güzel olurdu lan. Tek derdin sahibinin eve gelmesini beklemek, seninle oynamasını, tüylarını taramasını, sabah akşam iki kere gezmeye gitsek yeter. İki öğün de yemek. Bazen elma ama yeşil elma olsun. Arada da klasik peynir. Yeter abi. Daha ne. Neden köpek olmak istiyorum? Bu yüzden işte. İnsan olmanın gerektirdiği sorumluluktan uzak olmak için. Düşünmemek için. Yeraltı delikanlısı da bu yüzden böcek olmak istiyor herhalde.

5. İntikam Meselesi

“Kendisini küçük düşürene aynı biçimde karşılık vermek için duyduğu iğrenç, aşağılık istek belki l’homme de la nature et de la verite’ten (doğal ve gerçek insan) daha çok kemirecektir içini. Çünkü doğal ve gerçek insan doğuştan gelen aptallığı nedeniyle, intikam almanın doğal hakkı olduğunu düşünür. Oysa üstün bilinçli fare bu hakkı yadsır.”

Eğer anlık mutluklar üzerine bir yaşam kurmuşsak intikam en mutluluk verici şeylerden biridir belki bu hayatta. Katılmıyorum. Daha sonraki sayfalarda sözü şuna getiriyor; insanın öç almak için en önemli motivasyonu kendini haklı görmesidir. Bu durumu başka yerlere monte edersek bir kişi kendini haklı gördüğü, haklılığına kendini inandırdığı zaman her şeyi yapmaya ve söylemeye bir neden bulur.

6. Realiteyle Barışmak Zorunda Değiliz

“İtiraz etmeye kalkışırsan, bağırırlar sana: “Nasıl olur efendim! Karşı duramazsınız buna! İki kere ikinin dört ettiği gibi bu da kesindir! Size soracak değil ya doğa! Sizin isteklerinizle, yasalarından hoşlanıp hoşlanmadığınızla ilgilenecek değildir ya!! Onu olduğu gibi kabul etmek zorundasınız, dolayısıyla da yasalarını, her şeyini… Duvar, duvardır… vb. vb…”

“Peki ama Yüce Tanrım, herhangi bir nedenle bütün bu yasalardan, “iki kere iki dört”lerden hazzetmiyorsam bana ne doğanın yasalarından, aritmetikten, “iki kere iki dört”lerden? Elbette delmeye gücüm yoksa, böyle bir duvarı alnımla yıkmaya kalkışmayacağım, ama barışmayacağım da onunla, sırf karşımda bir taş duvar olduğu ve onu yıkmaya gücüm yetmediği için de barışmayacağım onunla.”

Yıkamayacağımız ve bize bağlı olmayan sorunlar, gerçekler ya da herhangi şeyler karşısında uyumlu olmak durumundayız. Bu da hayatın bir başka gerçeği. Tek başına değiştiremeyeceğin bir düzenin içine entegre olman gerekiyor eğer yaşamak istiyorsan. Peki bu düzeni bütün kalbinle kabul etmen de gerekiyor mu? İşte yer altı canavarı barışmama lüksümüzün de olduğunu söylüyor.

7.  Dogmanın İşleyişi

“Ama insan sisteme ve soyut mantığa öylesine tutkuyla bağlıdır ki, gerçeği bilerek çarpıtmaya, kulaklarını da, gözlerini de kapayıp yalnızca kendi mantığını savunmaya hazırdır.”

Bir kişinin asla sorgulamadığı bir dogması varsa eline geçen bütün argümanları o dogmayı savunmak için kullanacaktır. Her şeyi ona yoracaktır. Kerametin dogmada olduğunu düşünecektir. Karşısındaki görüşe gözünü kulağını kapatacaktır.

8. Yapacaklarımızın Hesaplanabilir mi?

Kitabı okumadan önce beynimi acayip siken bir soruydu. Hâlâ da sikip duruyor arada. Şu an bu yazıyı yazmam bile ben doğduğum andan itibaren hesaplanarak öngörülebilirmiş gibi bir düşünce her zaman oldu kafamda. Elimdeki kalemi sallamamın ve bu kalemi sallarken kalemi sallamamı sağlayan olaylar dizisinin beni bu kalemi sallamaya zorladığını düşünürken aslında bu düşünceyi tam da bu kalemi sallarken düşüneceğimin de tahmin edilebilir olma ihtimali beni çıldırtıyor. Aaa kalem düştü. Kalemin düşeceği de tam o anda hesaplanabilir mi? Çok sikindirik bir durum bu. Özgür irademden korkar hale geldim amk. İşte böyle düşünceler kafamda belirli aralıklarda gelip giderken kitapta tam da bu duruma dair bir pasaj okuduktan sonra kitaba aşık olmamak mümkün mü?

“Sözgelimi, hesap kitap yapıpı, bir gün bana, falanca kişiye nanik yaptığımı (ve bunu yapmamamın elimde olmadığını, hem de hangi elimle yapmak zorunda olduğumu) kanıtlarlarsa özgür iradem nerede kalır benim? Özellikle de okumuş, bilgili biriysem?..  O zaman önümdeki otuz yılımı hesaplayabilirim. Sözün kısası, böyle bir durumda yapacak bir şeyimiz kalmaz; her şeyi kabulleniriz.”

9.  Otomatik Portakal

“Şu sorular acı veriyor bana baylar; verin cevaplarını onların. Sözgelimi, insanın eski alışkanlıklarını bırakmasını; iradesini bilimin, sağduyunun gereklerine göre düzenlemesini istiyorsunuz. Peki, insanı böyle değiştirmenin yalnızca mümkün değil, gerekli de olduğunu nereden biliyorsunuz? Kısaca, böyle bir değişikliğin insanın yararına olacağını nereden çıkarıyorsunuz?”


İnsanın arzularının belirli bir otorite tarafından değiştirilmesi ya da yok edilmesi üzerine bir şeyler gördüğüm zaman aklıma direkt Otomatik Portakal gelir. Ondan. Çok korkunç!

10. Çabalamak için Yaşamak

Diyor ki insanın amacı belki de sadece amaca ulaşmak için çabalamaktan ibarettir. Amaca ulaşmak için harcadığı çaba yaşamın ta kendisi midir?

“Ayrıca, iki kere iki dört yaşamın değil, ölümün başlangıcıdır baylar. En azından, bu iki kere iki dörtten her zaman korkmuştur insan, şimdi ben de korkuyorum. Tutalım ki, insanın yaptığı tek şey bu iki kere iki dördü aramaktır. Yüzerek okyanusları geçiyor, bu yolda ölümü göze alıyor, ama onu gerçekten bulmaktan da inanın, çok korkuyordur. Onu bulunca, arayacağı başka bir şeyin kalmayacağını hissetmektedir çünkü.”

Bu şeye benzemiyor mu? Divan edebiyatındaki aşk vuslatsızlıktır felsefesine.


Ve ekliyor bu durum komiktir: “Amacına doğru yürümeyi sever, ama ona varmayı hiç istemez. Kuşkusuz, son derece komik bir durumdur bu. Kısacası, yapı olarak komiktir insan, bütün terslik de burada zaten.”

11. Demolotion

“Benim kişisel düşünceme gelince, yalnızca mutluluğu, esenliği sevmek çirkindir bile. İyi midir, kötü müdür bilmem, ama bazen bir şeyleri kırıp dökmek de çok hoştur.”


Bir şeyleri kırıp dökmek diyince aklıma gelir. Demolotion’ı izleyin. Jack gylenjegajgjd oynuyor

12.  İnkar etmeye gerek yok hepimiz öyleyiz

“Bakalım, insanın kendi kendine tam anlamıyla açık kalpli olması, gerçeklerden korkmaması mümkün müdür?
Heine, tam anlamıyla gerçek otobiyografilerin neredeyse imkansız olduğunu, insanın kendisiyle ilgili kesinlikle yalan yanlış şeyler söyleyeceğini iddia ediyor.”

İmzamı atarım bu tespite.

13. Babalar ve Kızları

Lan var ya. Ruhumu okuyor ruhumu.

“Babalar, her zaman annelerden çok sever kızlarını. Bunun için baba evinde kızlar daha mutludurlar! Benim bir kızım olsaydı sanırım kocaya vermezdim onu.”



NOT: Üşengeçlikten ekleyemediğim bölümler yüzünden çok utanıyorum. Sıkılıyorum. Eksik hissediyorum. Kıskançlık, mutluluk, meydan okuma, çocuk sahibi olma, aşk gibi birçok konuda tespitin dibine vurduğu bölümleri eklemiyorum. Sıkıldım. Ruhum daraldı. Açın siz okuyun.




Ama aslında istediğim neydi biliyor musun: Hepinizin yerlerde sürünmeniz… İstediğim buydu işte! Huzur istiyorum ben. Kimsenin beni rahatsız etmemesini istiyorum. Beş kapiğe satarım ben dünyayı… Bana, “Dünyanın batmasını mı yeğlersin, yoksa çay içmemeyi mi?” diye sorsalar, her zaman çay içebilmem için, “Dünyanın batmasını” derim. Bunu biliyor muydun? Evet, alçağın, namussuzun, bencilin, tembelin biri olduğumun farkındayım.


ADAM DEĞİLİM

Комментарии

Популярные сообщения из этого блога

аффикс -ken в турецком языке

Pedofili ve 4 Film

Выпадение узких гласных на турецком