KAZANCAKİS - ZORBA ve ZORBALIK
Merhaba bayanlar ve
baylar. Bugünkü konuğumuz Aleksi Zorba bey. Kendisiyle birazcık sohbet
edeceğiz. İyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla.
Kitap olay odaklı
değil, elbette bu kitapta hiç olay yok anlamına da gelmiyor. Olaylar cılız
demek istiyorum yani. Kazancakis’in kitaba Zorba adını vermesinin bir sebebi
var tabi. Bu bir karakter kitabı. Zorba olmasa bir hiçten ibaret olur kitap. O
yüzden olaylardan yüzümüzü çevirip sadece Zorba’yı tanımaya, anlamaya
çalışacağız bu yazıda.
Aleksi Zorba abimiz,
Patron denilen lavukla bir gemide tanışır. Patron onu işe alır ve böylece
kitabın başından sonuna kadar Zorba’nın düşün ve haz dünyasına maruz kalırız.
Zorba savaşlara katılmış, insan öldürmüş,
3 yaşındaki çocuğunu kaybetmiş bunların sonucunda tanrıya, savaşa ve
ölüme karşı mesafeli olmuş. Değişmiş. Tek başına kalmış. Ayrıca her şey
hakkında bir fikri var adamın. Özellikle kadınlar hakkında. Kadınlar meselesine
biraz sonra değineceğiz.
Utancından
Yüzü Olmaz
“Sana söylüyorum patron, bu dünyada bütün olanlar haksız, haksız, haksız! Ben, ufacık kurt, ben çıplak salyangoz Zorba, hiçbir şeyin altını imzalamıyorum! Neden delikanlılarla genç kadınlar ölsün de hurdalar kalsın! Küçük çocuklar neden ölsün? Benim küçük bir çocuğum vardı, Dimitrakim; üç yaşında öldü ve ben asla, işitiyor musun, asla Tanrı’yı bundan dolayı bağışlamayacağım! Öbür gün, eğer önüme çıkacak yüzü varsa ve gerçek Tanrı ise eğer, bil ki utanacaktır! Evet, evet, benden çıplak salyangoz Zorba’dan utanacaktır”
Gerçekten de her insan
kendi yaşadığı en büyük acılar sonrası onu bu dünyaya fırlatan varlık hakkında
çok radikal kararlar verebilir, onun üzerine düşünebilir. Tanrı gerçekten var
olsa, bizi hesaba çekmeye yüzü olabilecek mi? Utanmayacak mı? Yüzü olmayacak yüzü!
Gerçekçilik
ve Faydacılık
Zorba, çok yaşamış çok
görmüş bir insandır. İş konusunda da rahatsız edici derecede pragmatik ve
gerçekçidir. Şöyle söyleyim; adam işine engel oluyor diye parmağını kesen
birisi J
“Zorba, suratını buruşturarak bana, ‘Onların geçmişini kurcalama patron,’ derdi. ‘Sonra kalbin acımayla dolacak, onları gereğinden, işimize uygun olandan çok sevecek ve ne yaparlarsa onları bağışlayacaksın. O zaman da, vay halimize! İş şeytanın yanını boylar, bunu bilesin! İşçiler sert patrondan korkar, çekinir ve çalışırlar; yumuşak patronun tepesine biner, tembelleşirler. Anladın mı?’Başka bir akşam ise, işi paydos edince, öfkeyle kazmasını barakasının önüne attı. “Ee patron, rica ederim karışma!” dedi. “Ben yapıyorum, sen yıkıyorsun. Bugün yine onlara neler söylüyordun? Sosyalizm ve fasa fiso!.. Sen vaiz misin, yoksa kapıtalist mi? İkisinden birini seçmen gerek!”
Aynen öyle. Bu patron
lavuk diyorum kimse inanmıyor, tam bir dallama yav. Patron olmuşsun sosyalizm
propagandası yapıyorsun işçilere. Hayatın gerçekleri her daim tokatı vurmaya
hazırdır. Dikkatli olmak gerek. Ama Zorbacım sen de unutma; diyorsun ya onların
geçmişine inme, onları gereğinden fazla sevme falan diye. Patronun seni sırf
ikili ilişkinizden dolayı, sırf senin sohbetinden dolayı yanına aldığını da
biliyorsun herhalde. Ne yaparsın kader.
Güç
ve Kötülük
Aleksi Zorba’nın
bildiği çok iyi bir şey var. İnsan’ın elinde potansiyel olsa, ezme gücü olsa, aşağılama
imkânı olsa elini ardına koymaz. Bundan zevk de alır. Kendimden de biliyorum.
Lanet olsun.
“Tam ve namuslu düşünceler, sessizlik, ihtiyarlık ve dişsizlik ister. Dişsiz olduğun zaman: ‘Ayıp çocuklar, ısırmayın!’ demek kolaydır. Ama, otuz dişin olunca… İnsan gençliğinde canavardır, evcilleşmek bilmez canavardır ve insan yer.”
Seveni
Sikerler
İnsan doğasında anlamlandırılması
güç bir durum var: Seveni sikerler, sikeni severler gerçeği. İnsanın otoriteye
karşı zayıflığını, hoşgörüye karşı nankörlüğünü acı tecrübelerden sonra
öğrenmeyin diye yazıyoruz bunları. Çok sikimsonik bir şeydir. Bu durumun
gerçekliğini her aklı başında insan gibi Zorba da biliyor ve öğütlüyor! ARADAKİ
UZAKLIĞI KORU PATRON!
“İnsan canavardır!”
“Canavar, diyorum sana! Ona kötülük mü ettin? Senden çekinir ve titrer. İyilik mi yaptın? Gözlerini oyar… Aradaki uzaklığı koru patron! İnsanlara umut verme. Hepimizin eşit olduğumuzu, hepimizin eşit haklara sahip bulunduğumuzu söyleme; çünkü hemen senin hakkını çiğner, elinden ekmeğini kapar, açlıktan gebermeye bırakırlar seni. Ben senin iyiliğini isterim, aradaki uzaklığı koru patron!”
Bakla
Yedim Bakla Söylerim!
Bir süre önce ben de
farkına varmıştım bu gerçeğin. İnsan yalnızca kendi gözleriyle kişileri,
olayları ve bu yıkılası dünyayı görebilir. Başka hiç kimsenin gözlüğünden
bakamaz etrafına. Bu imkansızdır. Hatta empati diye bir şeyin olamayacağını bir
yerde okumuştum. Şimdi aklıma gelmiyor. Neyse. Zorba da değinmiş buna elbette,
değinmese böyle bir başlık açar mıydık amk:
“Zorba’dan
başka hiçbir şey ve hiç kimseye inanmam. Zorba, ötekilerden iyi olduğu için
değil; asla! O da canavardır. Zorba’ya inanırım ama. Çünkü yalnız ona sözüm
geçer. Yalnız onu bilirim. Bütün ötekiler hayaldir. Ben, onun gözleriyle
görüyor, kulaklarıyla işitiyor, bağırsaklarıyla sindirim yapıyorum. Bütün
ötekiler hayaldir diyorum sana! Ben ölünce hepsi ölür. Bütün Zorba dünyası güme
gider…”
Lavuk patron araya
giriyor : “Amma bencillik be!”
“Ne
yapayım patron? Bu budur. Bakla yedim, bakla söylerim. Zorba’yım Zorbaca
konuşurum.”
Sırf bu “kendi
gözlerinle dünyayı görme” konusu üzerine bir yazı yazacağım. Akira Kurosawa’nın
Rashoman’ı kaynağımız olacaktır muhtemelen:) Bitirmeden şu patronun ne kadar
yüzeysel bir gerizekalı olduğuna bakın lütfen. Amma bencillikmiş. Lan
dalyarak….. Neyse başka zaman, başka zaman. Bencillik başka zaman…. Kısacası
herkes kendi gözleriyle görür dünyayı, kendi yaşadıklarıyla yorumlar olanları,
kendi hissettikleriyle yargılar insanları. O yüzden yeryüzünde ne kadar kişi
varsa o kadar dünya vardır. Zorba dünyası gibi.
Cehalet
Mutluluktur
Çok zekiyim diye
söylemiyorum bunu. Şu kısacık boktan yaşamımda öğrendiğim üç beş kırıntı
yüzünden bunalımdan bunalıma sürüklenmem zeki olduğum anlamına gelmez zaten,
ufacık bir beyin jimnastiğiyle aklımı oynatıp delirme noktasına gelmemle
alakası var bu söze katılmamın. Bağlanalım Zorba’ya:
“İnsanları rahat bırak, patron, gözlerini açma! Çünkü açarsan ne görürler? Ellerinin körünü! Onun için rahat bırak, kapalı kalsınlar da, hayal göredursunlar!”
Gözlerini açmayın
kardeşim insanların. İnsanın ne kadar çok dogması varsa o kadar mutludur. Dogma
dogmanın dostudur.
BÜYÜK
İNSANLAR NEDEN AİLE KURMAZ?
Yıllarca merak ettik,
sorduk, araştırdık, cevap aradık. Tamam, her büyük insanın ailesi yok demiyorum.
Elbette var. Ya da ailesi olmayan her insan büyük insandır da demiyorum. Elbette angutlar da olabilir. Meseleyi farklı
yerlere çekme işte da. Biliyorsun ne demek istediğimi. Mesela bakın aile kurmayıp
çoluk çocuğa karışmayanlara; Atatürk, Lenin, Evliya Çelebi, Orhan Veli,
Schopenhauer, Kant, Tesla, Michalengelo, Bahçeli J
Yav kardeşim düşünsene
Michalengelo başlamış Davut heykelini yapmaya arkadan karısı bağırıyor “
Herifff bırak şu taş adamı, çocuklar taş mı yiyecek?”
Ya da ne bileyim Lenin
devrim yapacak, karısı “ Boyu devrilesice benimle bir akşam yemeğe bile
çıkmazsın, ne idüğü belirsiz adamlarla ekim boyunca devrim yaparsın.”
Tesla alternatif akım
üzerine düşünüyor, uğraşıyor, kayınbiraderi geliyor “Enişte salondaki priz
akmıyo akmıyo, temassızlık var galiba. Bir el atıversen.” diye gelecek.
Şaka bir yana. Sanat,
bilim vd. gibi beyin gerektiren ve yaşamınızın büyük çoğunluğunu ayırmanız
gereken uğraşlarda aile, çocuk gerçekten ayak bağı olabilir. Bunun artıları ve
eksileri vardır; ayrıca düşünülebilir. Ama zaman sıkıntısı, düşüncelerinin ve
enerjisinin birkaç yere paylaştırılması, kendinden başka bir derdinin olmaması;
bir şeyler üreten insanlar için ya da sorumluluktan kaçan insanlar için çok ama
çok sıkıntılıdır. O yüzden aile kurmak bu tip insanlar için geri planda
kalabilir. Ben bile çocuğu uyutmadan iki kelam yazamıyorum. Odaklanamıyorum.
Karına güzel söz mü söylüycen, çocuğuna ninni mi okuyacan, bloga yazı yazıp,
roman kurgusu mu yapacan?
Zorba ne der peki?
“Ah ulan, hiçbir çalgıyı çalmadığın nasıl da belli oluyor! Nedir o yumurtladıkların? Evde dert var, kadın var, çocuklar var, ne yiyeceğiz, nasıl giyineceğiz, halimiz ne olacak var. Cehennem!... Santur ise gönül rahatlığı ister. Karım bana bir söz dokundursa, santur çalacak heves mi kalır? Çocukların karnı aç olup da viyakladılar mı, sen hel de santur çal bakalım! Santur, yalnız santuru düşünmeni ister, anladın mı?”
VATANSIZLIK
Yorum yok. Tertemiz
yazmış. Ama bu konuda da pragmatik ve gerçekçi olmak da fayda var.
“Vatandan kurtuldum,” dedi, “papazlardan, kurtuldum, paradan kurtuldum; silkiniyorum. Silkindikçe de hafifliyorum. Nasıl söyleyeyim sana? Kurtuluyor, insan oluyorum.”“Bir zamanlar diyordum ki: Bu Türk’tür, bu Bulgar’dır ve bu Yunan’dır. Ben, vatan için öyle şeyler yaptım ki patron, tüylerin ürperir; adam kestim, çaldım, köyler yaktım, kadınların ırzına geçtim, evler yağma ettim… Neden? Çünkü bunlar Bulgar’mış yya da bilmem neymiş… Şimdi kendi kendime sık sık şöyle diyorum: Hay kahrolasıca pis herif, hay yok olası aptal! Yani akıllandım, artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, bu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte…”
ZORBA,
DİPLOMALI CAHİLLERDEN İYİDİR
Zorba abimiz, diplomalı
değildir, eline kitap almışlığı hiç yoktur. Her şeyi yaşayarak tecrübe ederek
öğrenmiştir. Ama bunu siz de öyle yapın diye söylemiyorum. Elinde kitapla gezen
soytarılardan daha delikanlı bir abimiz. Ama ayrıca biraz da gavattır da Zorba.
Eli kalem kâğıt tutan herkesi aşağılamaktan geri kalmaz, kitaplardan bir fayda
geleceğini de sanmaz. Böyle de bir gavat işte.
“Benim hayatta okuduğum biricik kitap Denizci Sinbad’dır. Pek bir yararını görmedim ama…”
Patronun aklı başında
konuştuğu tek yer Zorba’ya şunları söylediği yerden ibarettir:
“Zorba” dedim, “sen kendini, dünyayı dolaşmış, korkunç ve müthiş bir Denizci Sinbad sanıp böbürleniyorsun. Oysa sen hiç, ama hiçbir şey görmedin! Ben de… Dünya bizim sandığımızdan çok daha büyük. Geziyoruz, geziyoruz, ama evimizin eşiğinden bile dışarı çıkmış sayılmayız.”
ZORBA’NIN
ZORBALIĞI: KADINLAR
Zorba eyvallah, ince
düşüncelerin var. Sana katıldığım birçok fikrin var. Delikanlı bir adamsın.
Verdiğin yaşam mücadelesine saygı da duyuyorum. Ama bu kadınlar meselesini
abartmışsın. Bildiğin seks manyağısın amk. İllallah ettim okurken. Yeter dedim.
Tamam yaşamdan zevk almak istiyorsun da, sinirlerim hopluyor. Zorba ihtiyarlamaktan çok korkan birisi. Hatta
sadece ihtiyarlıktan korkan birisi. Bence bu yüzden ihtiyarlığını unutmak ve
hatırlamamak için kendini genç işi sekse vermiş. Amk senin.
“Şimdi söz gelmişken patron, senden, korktuğum ve beni gece gündüz rahat bırakmayan bir şeyi (başka bir şeyden korkmam) soracağım; iyi saatte olsun, beni ihtiyarlık korkutuyor patron! Ölüm bir şey değildir; bir püfff! Ve mum sönüverir; ama ihtiyarlık…. Büyük ayıp bence.”
Sonra başlıyor kadın da
kadın, kadın da kadın. Var mı amk bu kadar büyütülecek bir şey bunda?
“Hayat, Bubulina Kadın gibidir! İhtiyar ama, dinine yandığımın, kendine göre hazzı da var; öyle sanatları var ki, insanın aklını alıyor. Gözlerini yumdun mu, yirmi yaşındaki bir kıza sarıldığını sanıyorsun… Sen beni dinle… Keyfin yerinde oldu, ışığı söndürdün mü, yirmi yaşında oluyor işte!..”
Püh sana aq.
“Eğer bir kadın, yalnız yatıyorsa, bunun suçu bizde, bütün erkeklerdedir. Yarın Tanrı’nın huzurunda hepimiz hesabını vereceğiz. Tanrı bütün günahları bağışlar, dedik ya süngeri var; ama onu bağışlamaz! Kadınla yatacak halde olup da, bunu yapmayan erkeğin vay haline patron!”
Vay amk senin.
Son olarak Zorba’nın
cennetine gidelim kadın meselesinde :
“Sana başka zaman da söyledim patron, her insanın bir Cennet’i vardır; senin Cennetin kitaplar ve büyük mürekkep damacanalarıyla dolu olacak; bir başkasınınki konyak, uzo ve şarap varilleriyle dolu olsa gerek; birininki de yığınla İngiliz lirası. Benim Cennetim ise şu: alacalı entarileri, kokulu sabunları, iki kişilik sustalı karyolası olan, kokulu, küçük bir oda ve yanımda dişilik…”
Evet haklısın, herkesin
zevk aldığı şeyler farklıdır. Katılıyorum. Ama şöyle de bir şey söyledik, de mi
biraz önce: Herkes kendi gözleriyle görür dünyayı. O yüzden sürekli karı, kız,
seks muhabbeti yapan gerzekler gibi tekrarlayıp durma şu meseleyi amk. Karı da
karı. Karı da karı.
Bu sözlerime Zorba
şöyle cevap veriyor:
“Sen ikide bir, kadınları seviyorum diye benimle alay edersin. Nasıl sevmeyeyim be? Nasıl acımayayım ki, onlar zayıf yaratıklardır, ne yaptıklarını bilmezler; memelerinden tutuversen, kapılarını açıp teslim olurlar!...”
He amk. Zayıf ve
acınası olduklarından.
ZORBA
KENDİNİ BİLİYOR
Zorba dedik, okumamış,
mektep görmemiş, sadece hayattaki tecrübelerini kullanmış, karı kız manyağı bir
herif. Böbürlenir, iddialı da konuşur. Lafını esirgemez bir tiptir.
“Çünkü ben, senin dediğin o bütün sırları yaşıyordum ve yazmaya vaktim yok da ondan. Bazen dünya, bazen kadın, bazen şarap, bazen santur…. Onun için, şu saçmalar yumurtlayan kalemi ele alacak zamanım yok. Böylece de dünya, kağıt farelerinin ellerine kaldı; sırları yaşayanların vakti yok, vakti olanlar ise sırları yaşamıyorlar. Anladın mı?”
Ama ne olduğunu da
gayet iyi bilir. Asıl ne olduğunu bilmeyenlerden korkun siz. Ya da ne olduğunu
inkâr edenlerden.
“Zavallı olduğumu söylüyordum, değil mi? Bütün açıkgözlülüğümün budalalıktan başka bir şey olmadığını açıkça görüyorum; ama bazen, büyük bir adama yakışır düşüncelerle hareket ettiğim anlar oluyor, eğer içerideki Zorba’nın emrettiğini yapabilirsem, dünyayı şaşkın bırakıyorum.”
Sigara
Bırakılmaz, Sigaraya Başlanılmaz
Ayrıca Zorba da
sigarayı bırakamayıp aslında istesem bırakırımcılardan J
Bu konuşması kitapta en çok güldüğüm yer oldu, kirazlara olan tutkusundan
başlayarak:
“….. Sabah sabah da kalktım, bir bahçeye gidip sepet dolusu kiraz satın aldım. Bir çukurun içine oturup başladım yemeye. Yedim, yedim, şiştim midem bulandı, kustum. Kustum patron. O zamandan beri de kirazlardan kurtuldum; bir daha gözüme görünmelerini bile istemedim. Özgür oldum. Artık kirazlara bakıp şöyle diyordum: Size ihtiyacım yok! Şarap için aynı şeyi yaptım, sigara içinde. Hâlâ içiyorum ama, istediğim anda ‘harp’ diye bıçakla keser gibi kesiyorum. Tutku bana egemen olamamıştır. Yurdum için de aynı şey. Hasret çektim, bıktım, kustum, kurtuldum.”
Hahahhaha amk. Kiraza
ihtiyacım yok kurtuldum, şaraba ihtiyacım yok bıraktım, sigara da öyle ama hâlâ
içiyorum. Ama istediğim anda harp diye bırakıyorum ahshadhashds. Lan Zorba
senin ben amk. Sigaraya ilk başladığım zamanları hatırladım.
“İçiyorum içiyorum
bağımlı olmuyorum.” Amk ashdhashd.
Sigara bırakılmaz,
sigaraya başlanılmaz.
Комментарии
Отправить комментарий