İvan İlyiç'le Hayat, Ölüm ve İnsanlar Üzerine Birkaç Not
Yine geldik darlanmaya.
Darlacağız. Üzüleceğiz. Bizi üzecek olansa İvan İlyiç’in Ölümü olacak…
Birkaç gün sonra
öleceğini öğrendikten sonra yaşadığın hayatın aslında yaşaman gereken hayat
olmadığını, yaptığın tercihlerin (iş, eş gibi) aslında yanlış tercihler
olduğunu düşünerek ölüme yaklaşmak ne kadar acı verici olur sizce? Bütün bir
hayatın tamamen boş geçmiş ve üstelik ölmene az bir süre kala bu gerçekle
yüzleşip tarifsiz bir işkenceyle baş başa kalıyorsun. Dayanılası mı?
İvan İlyiç baba
yardımıyla ufaktan bir memuriyete kapağı atmış temiz bir çocuk. Ne uçarı ne
tamamen içine kapanık. Ortalama bir delikanlı.
“Babası Petersburg’da çeşitli bakanlık ve dairelerde çalışarak kendine bir gelecek sağlamıştı. Böyle bir gelecek kazanıp mevki sahibi olanlar, zamanla, esaslı bir hizmette kullanılmayacak hale gelirler.”
Iktan işinde yükselmeye
başlıyor İvan. Ardından Praskovya Fedorovna isimli hanımefendiyle tanışıyor ve
neden evlenmeyelim ki? Diye soruyor kendine. Çevresinin de olumlu karşılayacağı
bu evliliğe imzayı atıyor. Çocukları oluyor, yitiriyor, bütün hayatı işi
oluyor. Öyle sıradan bir hayat işte. Bu basitlik, sıradanlık ve herkesin
yaşadığı gibi yaşamak ardından da göç etmek daha korkunç değil mi? Tolstoy
farkında bunun.
“İvan İlyiç’in hayat hikayesi basit ve herkesin yaşadığı gibi en fecilerinden biriydi.”
İvan İlyiç’in elindeki
tek gerçek işi oldu demiştik ya. Buna aldanarak yaşadı bütün ömrünce, o
avuntuyla var oldu.
“İvan İlyiç, Petersburg’da şerefine nasıl törenler yapıldığını, düşmanlarının rezil olup karşısında nasıl yılışmaya başladıklarını, mevkii yüzünden onu nasıl kıskandıklarını, özellikle Petersburg’da herkesin onu ne kadar sevdiğini anlatıp durdu.”
Onu kıskananlar, ona
yakınlaşmaya çalışanlar, onu sevenler… Tabi ya. İvan İlyiç ölüm döşeğine
düştüğünde onu seven, ona gerçekten acıyan, ilgi gösteren insan sayısı bir elin
parmaklarını geçmezdi. Temeli sağlam olmayan bir yere belini bağlamış sonu da
hüsrana varmıştı.
ÖLÜM
Ölümün birazdan kapını
çalacağını bütün benliğinde hissediyorsun ve artık bunu kavramaya başladın. Bu
durum ancak şu mükemmel pasajla anlatılabilirdi:
“Ben yok olacağım. O zaman ne olacak acaba? Hiçbir şey olmayacak. Yok olunca, nerede olacağım? Yoksa ölüm… Hayır istemem!” Yataktan fırladı. Mumu yakmak istedi. Titreyen eliyle etrafını yokladı; mumu şamdanla birlikte yere düşürdü, yastığın üstüne yıkıldı. Gözleri açık, yattığı yerden karanlığa bakıyor, “Hiçbir şeyin önemi kalmadı… Ölüm! Evet, ölüm..” diye düşünüyordu. “Oradakilerin hiçbiri bilmiyor, bilmek istemiyor, acımıyorlar. Eğleniyorlar (uzaktan, kapalı kapının üstünden seslerin uğultusunu, çalgı seslerini duyuyordu). Vız geliyor onlara, ama kendileri de ölecekler. Aptallar!.. Ben biraz önce, onlar biraz sonra… Ama onların da başına gelecek. Oysa orada coşup duruyorlar. Hayvanlar!..” Öfkeden boğuluyordu. Dayanılmaz bir acı içindeydi. “Herkesin, her zaman bu müthiş korkuya katlanabilmesi mümkün mü?”
İvan İlyiç, ölüm saati
geldikçe anlıyordu her şeyi. Hayatının en başından en sonuna doğru bütün
ızdırapları giderek artmıştı.
“Ta gerilerde, hayatının başlangıcında, aydınlık bir nokta bardı. Sonraları bu nokta karardıkça kararıyordu; hem de gittikçe artan bir hızla…”
“Sanki tırmandığını sanarak sürekli bayır aşağı iniyor gibiydi. Zaten öyleydi. “Kamuya göre yukarı çıkmaktaydım. Yükseldiğim ölçüde hayattan uzaklaşıyordum… Şimdi de tamamıyla öl bakalım…”
HAYAT
NEDİR?
“Hayat, çoğalan bir yığın ıstırap, daima artan bir hızla sona, en korkunç ıstıraba doğru tepetaklak inmektir: “Ben de iniyorum.”
Hayat ıstırapların
toplamı, acıların çarpımı, mutluluğun bölümünden oluşan bir bekleme salonudur
kaçınılmaz ölüm için...
İvan İlyiç’in 45 yıllık
deneyimleri ölüm döşeğinde ona hayatın anlamını böyle önüne sermişti. Çok
acıyorum ben İvan İlyiç’e. Üzülüyorum ve onun gibi olmaktan korkuyorum. Ya ben de
ölüm döşeğine düşüp şu zamana kadar yaptığım her şeyin yanlış olduğunu,
tercihlerimin beni mutlu etmediğini, bütün yaşadıklarımın yalandan ibaret
olduğunu anlarsam? Hiçbir şeyi değiştirmek mümkün olmayacak ve ölüm beni alana
kadar bu çaresizliğin azabıyla acı çekeceğim. KORKUNÇ.
“Ya bütün hayatım, yaşadığım bilinçli hayat gerçekten gerektiği gibi değil idiyse?”
GEÇMİŞ
ve İNSANLAR
Her şey için en doğru
kararları vermeye çalış. Zaten verdiğin kararlar karar verdiğin an için en
doğrularıydı. Zaman geçtiğinde ve sen geçmişe baktığında bu kararların seni
parçalamasına, vicdanını zorlamasına izin verme. Gerekirse gamsız ol, vicdansız
ol. Çünkü asla değiştiremeyeceğin şeylere üzülmek ve sürekli onlar hakkında
düşünmek inanılmaz acı vericidir.
İnsanlara fazla değer
verme. Bazen ben de merak ediyorum öldükten sonra ne düşünürlerdi acaba benim
hakkımda diye. Bunu asla öğrenemeyeceğim. Ama İvan İlyiç’in ölümden sonra
düşünülenleri öğrendiğim zaman benim hakkımda ne düşüneceklerini öğrenmek
istemediğime karar verdim.
“İvan İlyiç’in ölümünü duyduktan sonra odada oturanların ilk düşünceleri, bu ölümün üyelerin veya dostların yer değiştirmeleri ya da terfileri üzerinde ne gibi etkiler yapacağı oldu.”
“Herkes, “İşte o öldü; ben ölmedim!” diye düşündü veya hissetti. Yakın dostları, yani İvan İlyiç’in dostları denilen kimseler de, ellerinde olmadan can sıkıcı bir nezaket ödevi olan matem törenini ve ölenin karısına başsağlığı ziyaretine gitme zorunluluğunu düşündüler.”
Комментарии
Отправить комментарий