Kıble, Nevruz, Vaftiz vd. Kökenleri Nereden Geliyor?






Halikarnas Balıkçısı’nın Anadolu Efsaneleri isimli kitabı birçok enteresan mitolojik bilgi, mühim kelimelerin kökenleri ve belki de hiç duymadığınız efsanelerin derlendiği mücevherî bir çalışma olmuş. Okurken zevk almanın yanında aydınlandım, çakralarım açıldı resmen. Daha önce Muazzez İlmiye Çığ’ın kitaplarını okuduğumda hissettiğim şaşkınlıklar kimi yerlerde bu kitapta da beni takip etti. Öyleyse bu kitapta önemli ve değerli bulduğum bilgileri tek tek inceleyelim ve doğruluk payları neymiş bir bakalım efenim ama önce önsözde geçen şu muhteşem tespiti paylaşmak istiyorum:

“Anadolu Asya, Avrupa ve Afrika’nın, yani üç büyük kara parçasının birleştikleri yerde, bu kıtaların birinden ötekine köprülük etmiş bir yerdir. Göç eden insan yığınları ve istila için yürüyen fetih orduları, hep Anadolu’nun üzerinden geçtiler. Buldukları halkı öldürmediler ama, hep onlara karıştılar. Son olarak biz Türkler geldik ve onlara karıştık. Öyleki, biz Amerikalılardan bile daha melez oldu, bundan ötürü vakit vakit Anadolu’ya gelmiş ve bu yurda kısa ya da uzun bir süre sahip olmuş ne kadar insan varsa damarlarımızda hepsinin kanı vardır. He ne kadar kültür sorunu değilse de, yabancımız sayarak yadırgadığımız şeylerin biz hem fiilen, hem de hukuken mirasçısıyız.”

Bunun üzerine laf olmaz, olamaz.

KIBLE KELİMESİNİN KÖKENİ

Kıble kelimesi Arapça yönelmek, yön ya da namaz yönü gibi anlamlara sahip. Halikarnas Balıkçısı’na göre kelimenin kökeni Anadolu uygarlıklarından Frigraya’nın doğa, bereket ve doğurganlık tanrıçası Kibele’den gelmekte. Çok enteresan bayanlar ve baylar.

“Hazreti Peygamberden çok önce Anadolu’nun büyük Tanrıçası Kybele Mekke’ye götürülerek tapınılmak üzere Kâbe’ye konmuştu. Namaz kılınırken “kıble” sözü Anadolu Tanrıçası Kybele’nin adıdır.”

“Adı Hübel’e çevrilerek Kybele Mekke’ye de götürüldü ve Kâbe’ye dikildi. Yalnız, Kâbe’ye konulurken bir kolu kırıldığı için Kureyş kabilesi ona bir altın kol yaptırdı. Onun çevresinde tavaf edilirdi. Kıble sözü Tanrıçanın adındandır.”

Bana bu iddia olası gözüktü. Eğer gerçekten Kibele isimli bir heykel ya da bir put Mekke’ye tapılmak üzere götürüldüyse bu bilginin doğruluk payı çok yüksektir. Çünkü putperest Arap toplumunun değerleri üzerine inşa edilmiş İslam dini de eski arap geleneklerini, isimlerini tamamen reddetmeden bunları restore ederek oluşturulmuştur. Öyleyse ciddiye alınması gereken bilgi olduğu su götürmeyecek şekilde ortadadır.

MERYEM NASIL TANRI ANASI OLDU?

Kıble kelimesinin yanı sıra Kibele’nin Yunan ve Roma tanrılarının hatta Hristiyanlık için de bir kaynak olduğunu vurguluyor Halikarnas Balıkçısı.

“Matriyarkal toplumun Anadolu büyük Tanrıçarsı Kybele’ye patriyarkal toplumun Tanrılar Tanrısı Zeus’u (veya Jupiter’i) Girit’te doğurmak şerefi verdi. Böylece Kybele, Tanrının anası oldu. Anadolu’da Efesos’ta tapılan Artemis ise daha henüz Yunanistan’ın Olympos’lu bir Tanrıçası haline dönüşmemiş bir Kybele idi. Bundan ötürü Efesoslular onu Tanrı anası olarak tanıyorlardı. İsa’dan sonra 43 yılında kilisenin büyükleri, Meryem Ana’nın özelliklerini tayin için Efesos’ta toplandıkları zaman Efesoslular Meryem Ananın Artemis gibi Tanrının anası sayılmasında direndiler. Baskı o kadar şiddetliydi ki; Hazreti Meryem’in Tanrı anası değil, Hazreti İsa anası olduğunu iddia eden Patrik Nestorius hemen aforoz edilerek Hazreti Meryem’e Tanrı analığı vasfı verildi.”

                                          NE SANDIN ASLANIM :))))))

Müthiş değil mi?  Tıpkı kıble örneğinde gördüğümüz gibi şu an semavi dinler olarak adlandırılan dinlerin istisnasız hepsi mitolojik efsaneler üzerine kurulu oldukları için bu tip bilgilerin doğruluk paylarının çok yüksek olduğunu düşünüyorum.

TEMMUZ AYI DA NEYMİŞ?

“Kybele’nin kocasına Anadolu’da, Phrygia’da Attis denilirdi… Badem ağacı her ağaçtan önce kar beyaz çiçekler açtığı ve ilkbahar muştucusu olduğu kadar da, Kybele ile seviştikten sonra kışın ölen ve ilkbaharda gene dirilen Attis’i simgeliyordu. Ana Tanrıçanın Sümerlerden Anadolu’ya geçtiği kesinlikle bilinmektedir. Sümerlerde ana Tanrıçanın sevgilisinin adı Attis değil, Temmuz idi (Temmuz ayının adı oradandır)”

Sümerlerde Dumuzi ya da  Tammuz diye geçen çobanların tanrısının isminden gelmiş Temmuz kelimesi. Bu konuda Muazzez İlmiye Çığ’ın kitaplarını okumanızı da tavsiye ediyorum. Ayrıca Habertürk’te Teke Tek programına bir hanımefendi çıkmıştı. Müthişti, müthiş! Gönül Tekin hanımefendi… Onun mitoloji ve semavi dinler üzerine olan videolarını kesinlikle izlemelisiniz. Youtubea yazın çıkar: Gönül tekin mitoloji semavi hebele hübele

Evet, Temmuz kelimesi de Sümer tanrısı Tammuz’dan geliyor. Tammuz her sene kıştan ilkbahara kadar yeraltında kalır ve baharın gelmesiyle yeniden doğarak karısı İnanna ile tekrar tekrar birleşir. Her sene… İşte bu canlanmanın en yakıcı ve verimli zamanlarından Temmuz ayının ismi bu tanrıdan gelmektedir.

NEVRUZ VE PASKALYA

“İlkbaharda Hıdırellez ve Nevruz Sultan şenlikleri ve yine ilkbahara doğru Paskalya, yani İsa’nın yeniden doğması hep Temmuz’un doğuşu festivallerinin kalıntılarıdır.”
                                          Kurdish Airlines shahdash

Nevruz’da baharın gelişi ve Türklerde Ergenokan’dan çıkış anlatılır. Paskalya’da ise İsa’nın çarmıha gerilişinden sonra dirilişi kutlanır. Hepsi ilkbaharla birlikte doğanın yeniden canlanması yani Tammuz’un dirilişinin ve İnanna ile birleşip doğaya canlılık ve bereket getirmesinin bir taklidi olmaktan öte değildir. 

DAMIZLIK KELİMESİNİN KÖKENİ

Tahtacılar gibi Anadolu’nun pek eski yerlilerinden olan Kızılbaşlar her ilkbaharda, yani Temmuz ya da Attis’in yeni baştan dirildiği ya da doğduğu günde köyün en yakışıklı delikanlısını ev ev gezdirirlerdi. Bu delikanlı, Temmuz’un doğuşunu ve kadınlarca temsil edilen Kybele’ye kavuşmasını taklit ederdi. Delikanlıya damızlık denilirdi. Bu sözcük “Temmuzluk”dan gelmedir. Yani damızlık, ister insan olsun ister hayvan, Temmuz, Adonis ve Attis’i simgelemektedir.”

DOMUZ ETİ NEDEN YASAK?

Her meraklının ya da her Müslüman’ın okuduğu gibi siz de Kuran’ı okudunuz ve gördünüz. Domuz eti yasaktır. Ama neden yasak olduğu yazmaz Kuran’da. Bunun nedenini Halikarnas Balıkçısı açıklamış.

“Attis’in her yıl ölümü ve dirilmesi, bitkisel hayatın mevsimine göre sönüp canlanmasını simgeler. Attis, Suriye’ye geçince adı, İbrani dilinde “Efendimiz” anlamına Adon oldu. Hatta Tevrat ve Zebur’da tek Tanrıya Adonay diye seslenilir. Bu sözü Grekler, Adonis’e çevirdiler ve Adon’un sevgilisi Astarte ya da Astoreth’i, Aphrodite’ye dönüştürerek onu Aphrodite’nin sevgililiğine memur ettiler. Yalnız Suriye’de her yıl kışa doğru Adon’u bir yabandomuzu öldürüyordu. Bundan dolayı Samilerde domuz eti lanetli sayıldı ve tabu, yani yasak edildi.”

Samilerin Adon’unu öldüren yabandomuzu yuvarlana yuvarlana günümüz Musevi dinine ve İslam’a kadar gelmiş. Bildiğiniz gibi Hristiyanlarda domuz eti yasak değildir. Samilerdeki mitolojik efsane artçı dinlerine kalıntı bırakmış, böylece domuz eti Yahudiler ve Müslümanlarca yüzyıllarca yasak kılınmış. Bu durum da dinlerin evrensel değil de lokal efsaneler ve değerlerden ortaya çıktığını gösteren önemli kanıtlardandır.

NEDEN SÜNNET OLUYORUZ?

“Erkekliğin Kybele’ye kurban edilmesi sevap sayılırdı. İşte bundan dolayı tam bir kökten kesiliş ve özverililiğin (insan yerine koyun kurban etmek gibi) hafifletilmiş ve simgeleştirilmiş biçimi olan sünnet, Sami ırkında gelenek oldu. Tam kökünden sünnet, Kybele’ye tapanlarda, simgesel sünnet de Sami ırkında, yani Yahudi ve Araplarda, platonik sünnet de kadınla ilişkide bulunmayan Hristiyan rahiplerinde hâlâ uygulanır.”

Ey feministler görün matriyarkal bir toplumda erkeklere neler ediyorlarmış ahahahha. Elinize fırsat geçse işte olacaklar bunlar olurmuş. Gerçi hâlâ devam ediyor. Neyse iyi ki Kibele döneminde değilmişizJ

VAFTİZ

“Attis ya da Adon doğdu diye büyük şenlikler yapılır ve Tanrıyı simgeleyen küçük bir heykel suda (özellikle nehirde) yıkanırı. Böylece dünyada vaftiz ayinin temeli atıldı.” 
PANİK KELİMESİ KÖKENİ


“Pan, Hermes’in oğludur.Boynuzlu, belinden aşağısı keçi, saçı sakalı karışık bir yaban ve ıssız yerler Tanrısıdır. Kuş uçmaz, kervan geçmez ıssızlıklarda insanın tüylerini ürperten korku – yani panik – ondan, yani Pan’dan gelir.”

ESATİR KELİMESİ KÖKENİ

“Efsane, masal veya mitlere eskiden “esatir” denilirdi. Bellerine kadar insan, bellerinden aşağısı keçi olarak tasavvur edilen düşsel yaratıklara “satir” denilirdi. Esatir sözü onlardandır.”

APHRODİTE KELİMESİNİN KÖKENİ


“Yunanca “aphro” köpük, “Aphrodite” de köpük yavrusu demektir. Aphrodite, Batı Anadolu’nun güneyindeki ufuktan sabah yıldızının doğduğu gibi bembeyaz ve yumuşak köpükten çırılçıplak doğmuştur. Aslında Aphrodite bir bereket, ay, sevgi ve güzellik Tanrıçasıydı. Doğuda onun adı yıldız anlamına gelen Astoreth ve Astarte idi."

Комментарии

Популярные сообщения из этого блога

аффикс -ken в турецком языке

Pedofili ve 4 Film

Выпадение узких гласных на турецком